Organik Gübre için Kimyasal Analiz mi, Biyolojik Analiz mi?
Kimyasalcı tarım uygulamalarının başlangıç noktası, toprağın kimyasal analizidir. Aranan veri ise, bitkinin hemen kullanabileceği besin öğeleri olan suda çözünür “hazır mama”lardır, yani inorganik minerallerdir. Saptanan “eksik”ler ise kimyasal gübre takviyesi şeklinde toprağa verilir; oysa bitki kökünden birkaç karış ötede bulunan besin öğelerinden bile bitki asla yararlanamayacağı için, atılan gübrenin çoğu boşa giden paradır; dahası bu kimyasal maddeler hem toprağın kalitesini bozar, hem de sulama ve yağmur sonucunda yeraltı ve yerüstü su kaynaklarına yayılarak su kalitesini bozar. Görülüyor ki, güya “modern tarım” yapmak üzere yola çıkanlar önce çevreyi kirletirler ve doğayı mahvederler, sonra da insan sağlığını.
Özetle, tıpkı ilk düğmenin yanlış iliklenmesi misali, tarım faaliyetine kimyasal analizle başlamak, daha ilk adımdan itibaren, işe yanlış yerden başlamak anlamına gelir. Bitkinin ihtiyacı ise, besin öğelerinin tam da ihtiyacı olduğu yerde, yani rizosfer (kökküre), yani bitki kökünün en fazla birkaç milimetre civarına ve tam da ihtiyacı olduğu zamanda ve ihtiyaç duyacağı miktarda verilmesidir.
SFW öğretisinin temeli olan biyolojik yaklaşım işte tam da bunu gözetir!
Biyolojik yaklaşımın ilk adımı ise biyolojik analizdir. Organik tarım faaliyetlerinde aradığımız bilgiyi bize kimyasal analiz değil, biyolojik analiz verir. Biliyoruz ki, toprağın bağrındaki mikro-organizmaların sağladığı besin döngüsü bitkinin besin ihtiyacını karşılamaya yeter de artar. Kök civarında doğru biyoloji, yeterli biyoloji varsa eğer, bitkinin tüm besin ihtiyacı zaten besin döngüsü sayesinde bitkiye sunulur, hem de tam istediği yerde ve istediği zamanda ve istediği miktarda.
Organik tarımda verimi artırmaya yönelik organik gübre uygulamalarının amacı da budur: bitkinin ihtiyacı olan besini bitkiye doğal yoldan, yani bizzat Doğa Ana’nın tarzıyla, yani organik yöntemlerle sunmaktır.
Biyolojik yaklaşıma göre asıl önemli olan veriler, mikro-organizma kolonisine ilişkin değerlerdir.
Bakteri ve mantar kolonilerinin toplam biyo-kütle ve biyo-çeşitlilik değerleri ve özellikle bakteri/mantar dengesi ve bu oranın seçilen bitkiye uygun olması çok önemlidir.
Bitkinin sürdürülebilir besin kaynakları açısından ise en önemli parametreler, ikinci besin düzeyinde yer alan protozoa ve nematodların miktarı ve besin döngüsü yoluyla bitki için yaratabilecekleri doğrudan besin kaynaklarıdır. Bu önemli veriyi ise kimyasal analiz değil ancak biyolojik analiz sağlayabilir.
Ne var ki yaşam asla durağan olmayıp sürekli değişken olduğundan, kompost içindeki koşullar her değiştiğinde biyolojik içerik de değişeceğinden, yapılan analizin değerleri de değişmek durumundadır.
Özetle, organik gübrenin canlı bir organizma olduğu ve içeriğindeki canlı organizmaların bir yaşam eğrisi olabileceği, dolayısıyla, yapılan biyolojik analizin zaman içinde değişebileceği hesaba katılmalıdır. Bu nedenle, organik gübre türleri söz konusu olduğunda, raf ömrünün uzun olmasından ziyade, uygulamanın doğru zamanda yapılması kavramı öne çıkmaktadır.