Çiftçinin Kompost El Kitabı ve Latin Amerika Deneyimleri adlı çalışmanın amacı, hiç kuşkusuz, tarım sektöründe kompost yapma faaliyetlerinin küresel ölçekte yeniden benimsenmesi ve yaygınlaşmasına yöneliktir.
Son yüzyılda çevreye karşı işlenen sayısız hatalar, bugün bize, özellikle tarım yapma yöntemlerini sorgulayıp gözden geçirmek, kapsamlı biçimde yeniden ele almak ve alternatiflerini yaratmak gibi kaçınamayacağımız birtakım görevler yüklüyor. Mevcut tarım yapma tarzımızın artık sürdürülemez olduğu noktasında herkes hemfikir.
Bu bağlamda, tarım ve çevre konusunda bugün en değerli yardımcımız olan kompostu yeniden farketmek, öğrenmek, gündemimizde üst sıralara alıp gereğince değerlendirmek ve yararlanmak durumundayız.
Kompost, tarihte olduğu kadar bugün de, doğal atıkların, evsel, tarımsal veya sanayi kökenli organik atıklarının bir araya toplanması ve karışımı anlamına geliyor. Karmaşık bir mesele değil; uzay teknolojisi de değil.
Kompostlama yöntemiyle bertaraf edilmediği takdirde organik atıkların çok ciddi sağlık sorunları yarattığı eski çağlardan bu yana çok iyi bilinmekte. Eski çağ ve orta çağ kültürlerinde yerleşik köy ve kent yaşamında kompost, insan sağlığı için ve çevre sağlığı için kaçınılmaz bir zorunluluktu, ama diğer yandan, özellikle tarım açısından da toplumsal ve ekonomik bir değer taşımaktaydı. Ne yazık ki 1950’li yıllardan itibaren giderek yaygınlaşan ve neredeyse dünyadaki tüm tarlaları işgal etmeyi başaran toksik ve kimyasal ürünleri pazarlama kaygısı nedeniyle kompost geleneğinin toplumlara unutturulduğu, son birkaç kuşağın kompost gerçeğinden habersiz olduğunu da tespit edelim.
50’li yıllardan sonra hafızalarımızdan çıkmış olsa da, kimyasalcı tarım ile büyük ölçüde tahribata uğrayan toprak elimizden kayıp giderken, nihayet toplumsal vicdan devreye girdi. Bugün yediden yetmişe hepimiz, kompost’u adeta yeniden keşfetmekteyiz, çünkü bugün öyle bir noktadayız ki, geçmişte olduğu gibi gene kompost’a sarılmaktan başka çaremiz yok; çünkü yetmiş yıldır yavaş yavaş mahvettiğimiz toprağımızı bugün kurtarmak ve geri kazanmak için bildiğimiz başka bir yöntem yok.
Sözün özü kompost yapmayı hatırlamak, gerekirse yeniden öğrenmek ve yeniden kompost yapmak zorundayız.
Hangi Kompost? “İyi Kompost” mu, yoksa “Kokuşmuş Organik Madde” mi?
Kasten yaratılan bilgi kirliliği mi, bilemeyiz ama kompostu yeniden keşfettiğimiz bu günlerde bazan ciddi yanlışlar da yapılıyor.
Kompost deyince ilk akla gelen ne yazık ki, belediyelerin “kompost” tesisleri” olarak da bilinen “çöp işleme” tesisleridir.
Atıkları bertaraf etmek, çevre kurumlarının ve belediyelerin asli görevidir, ve zaten bunun için toplumsal bütçeden büyük miktarlarda pay alıyorlar, ama işlerini acaba layıkıyla yapıyorlar mı?
Sadece ülkemizde değil, dünyanın neredeyse her ülkesinde, devasa miktarlara varan evsel atıkların yarattığı sorunların layıkıyla halledilemediği bir gerçek. Çevreden sorumlu olan kamu kurumlarının birincil derdi, atıklardan en az maliyetle kurtulmak olunca, geliştirdikleri yöntemler de ister istemez atık yönetimi çerçevesinde oluyor ve sonuçta elde edilen “son ürün” ne yazık ki “iyi kompost” olmuyor, çünkü atık yönetimi çerçevesinde tasarlanmış olan arıtma süreçleri, tarımda katma değer sağlayabilecek ve organik tarımda yararlanabileceğimiz nitelikte organik maddeyi üretmeyi hedeflemiyor. Atık indirgeme tesislerinde, evet belki hijyen sorunu kentlerimizden bir ölçüde uzaklaştırılmış oluyor ama diğer yandan bu çöp işleme tesislerinde uygulanan yanlış yöntemler sonucunda atmosfere zehirli gazlar salınmaya devam ediliyor. Bu tesislerde elde edilen kokuşmuş madde ise arzu edilen “organik kompost” niteliğinden hayli uzak, tarımda kullanılması mümkün olmayan, kullanıldığında maalesef toprağı zehirleyen, bitkiye zarar veren, yani “kompost” sıfatını asla hak etmeyen “kokuşmuş organik madde” niteliğinde anaerobik ve kontamine ürünler oluyor.
Oysa amaç “iyi kompost” elde etmek olsa inanın çok şey değişecek: hem çevreye zarar verilmeyecek, hem de kompost tesislerinde elde edilen son ürün eğer iyi kompost olduğu takdirde organik tarımda da değerlendirilebilecek, tarım sektörüne katma değer üretebilecek ve toplum sağlığına son derece önemli bir katkı sağlayabilecek.
Bu konuda farkında olmamız gereken bir başka gerçek ise, toprağımızı ve sağlığımızı yıllardır zehirleyen kimyasal gübre ve ilaç tekellerinin menfaatleri ile toplum sağlığının ve kamusal menfaatlerin çatıştığı, ve kimyasalcı lobilerin bugüne dek ne yazık ki dünyanın her ülkesinde siyaset ve bürokrasi üzerinde, yasa ve yönetmelikler üzerinde ve çevre politikaları üzerinde fazlasıyla etkili oldukları gerçeğidir. Çevre, tarım, gıda, sağlık gibi alanlardaki onyıllardır bir türlü halledilemeyen sorunlarımızın başta gelen nedeni budur. Buna karşı en etkin önlem ise, kompost hakkında toplumsal farkındalığımızın ve duyarlılığımızın artırılması ve doğa bilincinin, çevre bilincinin, bütünselci yaklaşımların kamu uygulamalarına yansımasıdır.